TAŞPINAR'IN ANLATTIKLARI - ÇARDAKLILAR
M. FARUK KUTLU
Kalpaklılar
gitmedi, 150 yıldır buradalar. Onlarda değişti ben de çok değiştim. O güzelim
taşlarım ve aslan yontularım yok artık. Hepsini söktüler ve beni gri bir
betonla kapladılar. Suyum da azalmaya başladı, bir zaman sonra da kesilecek
eminim. Suyum kesilmeden gördüklerimi, duyduklarımı anlatmam gerek. Belki
ilerde beni de tamamen kapatmaz, yerime bir taş diker, üzerine de bir musluk
koyarlar. Altına da “Burada bir zamanlar TAŞ PINAR vardı” diye yazarlar.
Gördüklerimi,
duyduklarımı neden anlatmak istiyorum bilmek istersiniz belki. Çünkü bu kasaba
benim etrafımda kuruldu ve sonra büyüdü gitti. Ben başlangıç noktasıyım, bilmek
isterseniz bana kulak verin...
Gelen
kalpaklılar üç büyük aileydi. Bir aile arka tarafıma, bir aile hemen sol
yanıma, üçüncü aile ilerde soluma yerleşti. Sağ tarafımdan çağıldayıp akan dere
önümden akıp gidiyor, sonra tekrar sağa kıvrılıp gidiyordu. Önüm ve sağ yanım
neden boş kalmıştı anlamışsınızdır herhalde.
İlerdeki
sol yanımdaki aile, büyük ağaçların altından çıkan küçük pınarın yanındaki
küçük düzlüğe yerleştirildi. Kışın yaklaştığı soğuk bir akşamdı. Kalpaklılar yünden
yapılmış kalın örtüleri sarınıp ateşin önünde sabahı ettiler. Ertesi sabah
kışın ilk karı yere düşerken, ilerde sol yanımdaki ailenin bulunduğu yerden gelen
incecik bir sesle uyandım. Pınar kenarında hararetli koşturan kadınları gördüm,
erkekler de toplu halde uzakta başka bir yerde toplanmış olaydan habersiz
görünmeye çalışıyorlardı.
İlk
defa bir insan yavrusunu o sabah gördüm. İncecik sesi çıkaran da oydu. Bu
yorgun insanların bir bebekleri olmuştu. Kadınlar onu bezlere sarıp anneye
uzatıyordu. Erkekler rahatlamışlar, tütünlerini çıkarıp sararken geleceğe ait
konuşmalara dalmışlardı.
...
Sonra ellerinde baltalar
Her çeşit ağacın bulunduğu ormana daldılar.
Gün batmadan döndüler, getirdikleri ağaçları
diktiler.
Aralarını dallarla ördükleri çardaklara
girdiler.
Çardaklılar.
...
Üç ailenin başında üç
büyüğü vardı. Gin Hacı (GENEL), Cemal (ERDOĞAN) ve Eyla Curkh (GÜNEY). Bunlardı
ilk çardakları kuran Çardaklılar. Bulundukları yeri gezip toprakları üçe
böldüler. Sağda solda kalan akrabalarına: “Gelin hepimize yetecek toprak var
burada, sizin için de yerler ayırdık, bekliyoruz” dediler.
Çukurova’daki grubun
yarısı sıtmadan yok olmuştu. Sağ kalanlarsa Kafkasya’ya dönerken bu haberi alıp
çardakların kurulu olduğu yere doğru yönelmişlerdi. Aç susuz perişan halde yol alırken,
karşılarına çıkan mısır tarlasına dalmışlar, kızgın tarla bekçisi “Ayıp ayıp’
diye onlara bağırmış. Ayıp kelimesini “Ayup” anlayan en öndeki arkadakilere
seslenmiş: “Gelin bu mısırları Ayup ekmiş” (Sa düyla har hacıkış Ayubus yiyna) İçlerinden
bazıları: “Allah razı olsun Ayup’tan, bizden önce gelip buralara mısırlar
ekmiş” demiş. Hayır duası tarla
sahibinden başka bir yere gitmiş ama bizim kalabalık yedikleri mısırlarla
çardakların olduğu yere ulaşmışlar.
Böylece
ufak tefek kabileler teker teker gelip çardaklarını kurdular. Çardaklarında
mutlu günler geçirdiler, Kafkasya’ya geri döneriz fikri kaybolduğunda da
çardakları yıkıp evler yapmaya başladılar....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder