Akşamüstleri Maharbi’ye akın akın gitmeler ne zaman başladı bilmem ama ben danalarla akşam üstü Maharbi’den geçerken birilerini görürdüm.Bunlar akşam gezintisine çıkan sosyetemize mensup olmayan kişilerdi. Urumhoca’lılar tek tük akşamüzeri köylerine dönerlerdi. Ben, abim ve dayımın oğlu Ali her sabah tatlı uykumuzdan kaldırılıp iki dana önümüzde Maharbi’den geçip onları dedemin bahçesine bırakmaya giderdik. Akşam üstüde aynı yolu izleyip danaları eve getirirdik. Dedim ya Maharbi bomboştu, yıllar sonra Alaattin abinin yapacağı çay bahçesinden habersiz akıp duruyordu suyu. Çakhçıra’dan gelen su önündeki tahta köprünün altından şarıl şarıl akardı. Şimdi üzerinden geçilen beton köprünün temelleri bile yoktu. Urumhoca’dan gelen yol Maharbi pınarda sağa keskin virajla başlayan köprüde biterdi. Sağa viraj tahta köprüyü geçip kertin dibinden hafif yukarı yürüyüp sola dönünce Çardak cami minaresi ve birkaç dam görünürdü. Sonra yürür evinize giderdiniz. Birçok köşe başındaki çeşmeler sizi karşılardı, onlar biz uykudayken bile akardı. Sonra birgün teker teker suları akmaz oldu. Bir Taş pınar kaldı, bir de Maharbi… İşte bundandır Maharbi’ye olan aşk. Onca kardeşi susmuşken onun hala akıyor olması bize yaşam sevinci veriyor. Aslında merak ediyoruz hala akıyor mu diye. Diğerlerini kimse pek merak etmezdi, zaten akıyordu hepsi. Çeşme başına toplanan gençler yarınlarda kardeşlerinin aynı şeyleri artık göremeyeceklerini hiç düşünmüşler miydi acaba. Hemen her çeşmenin karşısında da bir ağaç olur, gölgesinde gençler dururdu. Acaba bilinçlimi ekilmişti bilemiyorum. Bizi Engino sokağında Mahmut Gün’ün bahçesinin köşesindeki çeşmenin karşısındaki dut ağacını hatırlıyorum da çok güzel bir ağaçtı. Civardaki ağabeyler oraya takılır ablalar da kovalarla gelirdi. Bazı ablalar eve su götürme işini abartıp avluyu sulamaya başlarlardı. Evet çeşme başları, sosyalleşmenin doruk noktalarının yaşandığı nadide yerlerden biriydi. Halen Çeçenistan kaynaklı ŞOVDA = ÇEŞME içerikli şarkılara bolca rastlamaktayız. Bizim ağabeyler aslında dayılarımın kuşağından bahsediyorum. Yoksa abim, ben, halamıı oğlu Apu , komşum Muhterem, Abdurrahman, Bekir, Omar Özbay’larla birlikte biz o çeşmenin yalağına atlar, yüzer gibi çırpınır sonra da gider hademe İsmet’in evinin önündeki yolda toza belenirdik. Yani bu durumda abimlerin ağaç altı dogdoğuş yapmaları mümkün görünmüyor. Üstleri çıplak altları patıskadan yapılma kara donlulara pek kimse pas vermezdi sanırım. Müthiş güzel bir tablo vardı. Ağaç altında delikanlılar, çeşme başında kızlar, kimi su alıyor, kimi az sonra su almak için sırasını bekliyor. Çeşmenin yalağında ya da Çeçence NOY ÇAH yıkanan küçük çıplak çocuklar… Çeşmenin arkası yemyeşil bir bahçe ve tek katlı güzel bir ev… Bahçedeki adam muhafazalı beyaz elbiseler içinde arı kovanlarını inceliyor… Çeşmenin şarıltısı, kız ve erkeklerin konuşmaları, rahmetli Butu dayının evinin üzerinden kavaklığa oradan da uzaklaşıp gidiyordu… Bugün o köşeye giderseniz biraz durup dinleyin belki o seslerden bazılarını duyarsınız. Çeşmeden yukarı doğru yürüyün, Mehmet Yıldır dayımın evini sağda bırakıp yürüyün ilerdeki köşede bir başka çeşme çıkacaktır karşınıza. Onunda yaşanmış aşkları vardır kim bilir. Sağa dönerseniz biraz ilerde Hamdi Gün’ün evine,sola dönerseniz İsmail Beşkaya’nın evine çıkarsanız. Siz sola dönüp yürüyün az ilerde camiyle Kahirler’in dükkanının arasındaki çeşmeye gelrsiniz. Uzun yıllar Çardağa alışveriş için gelenlerin suyunu içtiği, hayvanların sulandığı yer olarak hizmet verdi. Sağa dönüp yukarı doğru devam. İlerde sol tarafta Cavit Işık’ların evine dönerken bir başka çeşme çarpar gözümüze. Bugün artık unutulmuş bu çeşmeleri en babası bana göre hastanenin karşısındaki çeşmeydi. Annemler orada ha bire buğday yıkamak için giderdi. Yün yıkamak için bile gitmiştik. Hem suyu boldu hem de yıkanan şeylerin kurutulacağı geniş alanlar vardı. Çeşmenin arkasında zirai ilaçların konduğu, gri renkli kapısı hep kapalı duran ve içeriden ağır kimyasal kouların geldiği bina vardı. Bu çeşmenin tarihinde pek dogdoğuş yaşamadığına eminim. Çünkü Çardak burada sona ererdi sadece iki ev vardı sonrası dağ bayırdı. Caduro dayı araziyi henüz Sarıgüzellilere satmadığı için Çardak girişindeki yokuşun civarı da boştu yani.
Şimdi biz buradan geri dönüp yürümeye devam edelim eski karakaol binasını azıcık geçince sağ kolda yol üstünde bir çeşme daha çıkıyordu önümüze. Muhtemel bu çeşmede yıllarca askerlerin her türlü ihtiyacını karşılamış olmalı. Suyumuzu içip devam edelim. Sola Çobankara mahallesine dönelim, ilerde bir çeşme hatırlıyorum. İki yolun ortasındaydı galiba. Geri dönelim, solda köşedeki açıkhava kahvesinin pınarını boşverip Binbaşı yolunun başına gelelim. Burada yukarı topraklığa yönümüzü dönüp yürümeğe başlarken solda bir çeşme hatırlıyorum. Bir sonraki de İhsan Berkhan’lara gelmeden hemen soldaydı. Oradan uçarak Binbaşı yoluna kondum. Cevahir ablanın evinin dibindeki çeşmeden de bir yudum alıp sevgili Taş pınara ulaştım. Taş pınar bir zamanlar çok gürültülü bir yerdi. Hemen yanındaki değirmenin tepesine koni biçimindeki dev çinko oluktan gürül gürül su akar değirmenin tekerini çevirirdi. Taş pınarın suyu buz gibiydi. Orada yıkanmaya pek cesaret edemezdik. En son durağımız komşumuz rahmetli Abdulkerim dayının avlusundaki pınarı saymasak Rıza pınarı. Kahirlerin değirmenine gelmeden önceki son nokta. Kaç çeşme oldu sayması size kalsın ama arada unuttuklarım bile olabilir. Hatta bunlardan önce var olup kuruyup kaybolan başka çeşmeler de belki vardı. Her suyu kesilen çeşmeyle birlikte anılar da uçup kayboldu.
Birçok aşka sahne olan çeşmeler yok artık.
Bizim aşkımız Maharbi’ye kaldı.
Delikanlılar dogdoğuşa doymazdı
Taş attırırlardı sevdiklerinin kovasına.
Kız suyu döker geri dönerdi çeşme başına.
O yaşta aşktan anladığımız oydu…
Kovaya taş atardık ablalar kızgın ağabeyler mutlu.
Bizim aşktan anladığımız buydu.
Şimdi aşkımız Maharbi’ye kaldı.
Çardak kültüründe suyun yeri çoktan eski sosyal önemini kaybetti. Su artık büyük kentlerde olduğu gibi musluklardan tuvaletlere kadar gelmekte olup ĞUMMUĞları da tarihin tozlu sayfalarına gömeli çok oldu. Yol kenarlarında şarıl şarıl akan su dolu arklar da öyle. Dileğim odur ki Taş pınarın, Maharbi’nin suyu eksik olmasın, sonsuza dek hep aksın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder